DİNİN KAYNAĞI

İslâm inancına göre dini vahiy yoluyla bildiren Allah’tır; bütün gerçek
dinler Allah’tan gelmiş ve safiyetlerini korudukları sürece yürürlükte kalmıştır.
İlk insan aynı zamanda ilk peygamberdir ve kendisine bildirilen din
de tevhid dinidir. Allah’ın varlığı ve birliği ile nübüvvet ve âhiret inancı bütün
ilâhî dinlerde değişmez ilkeler olarak yer alır. Bundan dolayı Hz. Âdem’den
Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin getirdiği hak dinlerin ortak
adı İslâm’dır. Ancak tarihin akışı içinde insanlar hak dinden uzaklaşmış ve
beşerî zaaf neticesinde yanlış yollara, bâtıl inanç ve yaşayışlara yönelmişler,
dinde meydana gelen bu bozulma ve farklılaşma sebebiyle Allah peygamberler
göndererek insanları ya eski dinlerini aslî şekilde öğrenip uygulamaya
çağırmış veya yeni bir din ve şeriat göndermiştir.

Bu bakımdan İslâm’ın insan ve din telakkisi, insanın ve dinin evrim iddialarıyla
bağdaşmaz. İslâm’a göre insan başlangıçta en güzel bir kıvamda
yaratılmıştır (et-Tîn 95/4). Hz. Âdem’den itibaren bütün insanlar, Allah
tarafından gönderilen tevhid dininin esaslarını kavrayıp benimseyecek ve
hayatlarını bu esaslara göre düzenleyecek seviyede zihnî, ruhî ve bedenî
kapasiteye sahip kılınmıştır. Allah’ın başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği
dinin tevhid dini olduğu ve onların bu dini benimsemeye yatkın bir
fıtratta yaratıldığı belirtilmiştir (er-Rûm 30/30).

İslâm bilginleri Kur'an'ın bu konudaki açıklamalarına dayanarak insanda
hak dini benimseme temayülünün fıtrî olduğunu ifade ederler. Yine
İslâm bilginlerinin çoğuna göre âyette (er-Rûm 30/30) geçen fıtratullah
tabiri Allah’ın dini demektir ki o da İslâm ve tevhiddir. Âyet ve hadislerde
hak dinlerin ilâhî kaynaklı olduğu ısrarla vurgulandığından İslâm
âlimlerinin din tariflerinde de bu kayıt daima yer alır. Bu sebepledir ki
herhangi bir hak dinin, peygamberine veya ortaya çıktığı kavme nisbet
edilerek adlandırılması İslâmî literatürde pek kabul görmez.

Batı'da XVI. yüzyıldan başlayarak ilkel kabilelerin hayat ve dinlerine ilgi
duyulmuş; XVIII. yüzyıldan itibaren dinin kaynağı konusunda kutsal kitapların
verdiği bilgi dışında bazı kaynakların tesbitine çalışılmış; arkeolojik,
antropolojik çalışmalarla elde edilen bulgular değerlendirilerek geçmişteki
milletlerin, hatta tarih öncesi toplumların dinleri ve inançları üzerine bazı
tezler ileri sürülmüştür. Meselâ ilk dönemlerde insanların tabiat olaylarının
etkisi altında kalıp onlara kutsallık atfettiği (natürizm), ruhlara, özellikle de
ecdat ruhlarına tapındığı (animizm), büyüye, bitki ve hayvanların kutsallığına
inandığı (totemizm) veya kutsalı toplumun ve sosyal yaptırımın belirlediği,
ilkel toplumlara ait bu inanışların ileri dönem dinlerinin temelini oluşturduğu
gibi teori ve varsayımlar ileri sürülmüştür. XIX. yüzyılın ortalarından
itibaren Batı'da etkili olan pozitivist ve materyalist propagandalar ile
evrim teorisinin, kutsal kitaplarla çatışan iddia ve faraziyelere kaynaklık
ettiği söylenebilir. Dinin en basit, en yalın ve sade şekline ilkel kavimlerde
rastlanabileceği fikrinden yola çıkan bu teoriler, zamanla bunu, araştırmalarının
dayandığı bilimsel yöntem olarak da benimsediler. Söz konusu teoriler,
tekâmül nazariyesini esas almakta ve dinin kaynağının hurafe türünden
inançlar, bâtıl itikadlar ve çok tanrıcılık olduğunu, evrim neticesinde insanlığın
tek Tanrı inancına ulaştığını savunmaktaydı.

Bu teorilerin yanında yine aynı bilimsel yolları takip eden ve fakat
tümüyle farklı neticelere varan bir başka teori daha vardır ki o da ilkel monoteizm
teorisidir. Bu teze göre insanoğlunun en eski inancı tek Tanrı
inancıdır. Taylor'un animizm nazariyesine karşı ilk ciddi itirazda bulunan
öğrencisi Andrew Lang, Güneydoğu Avustralya ilkel kabilelerinde animizme
rastlanmadığını fakat insanların ahlâkî âdâba uyup uymadıklarını denetleyen
ve gökte bulunan bir yüce Tanrı kavramına her yerde rastlandığını
ortaya koydu. Buna benzer bir ilkel tek tanrıcılık Wilhelm Schmidt tarafından
da savunuldu. O, bütün ilkel kabilelerde bir yüce varlık inancının delilleri
bulunduğunu ispat etti. Bütün dinî gelişmelerin başlangıcında görülen
her şeye kadir bir yüce varlık inancının tarihî-kültürel değişmeler sonucu
daha sonraları politeizm, animizm gibi inançlara dönüştüğü, bununla beraber
bu eski inancın izlerinin hâlâ mevcut olduğu tezi ilmî çevrelerce açıklandı.

Dinin kaynağı konusunda en son ilmî neticeler vahyin bildirdiğini desteklemekte
ve dinin kaynağının tevhid inancı olduğunu ortaya koymaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hurmet-i musahere nedir?

Hıristiyan ve dinsizle, ateistle evlenmek

Doğum yapan müslüman kadının günahları affolur