AŞK VE FLÖRT
Flört veya aşkın fırtınasıyla mutlu bir evliliği
bulacaklarını sananlar aldanma ihtimalini göz önünde tutmalıdırlar.
"Onlar erdiler mutluluğa, biz çıkalım kerevetine". Sevgiyi
işleyen masalların çoğu bu cümle ile biter. Genç kızla erkek birbirlerine
delicesine tutulmuşlardır, araya giren "kötü" kişilere rağmen kavuşurlar ve
evlenirler. Artık onlar mutluluğa ermişlerdir, hiç problemleri yoktur ve saadet
dolu, cıvıl cıvıl bir evlilik onlarındır. Prensle prensesi veya Aslı ile Kerem
'i artık sonsuza kadar sürecek mutluluk beklemektedir.
Romantik aşk efsanesi dediğimiz bu şartlanma, bize
dünyadaki her genç erkeğe karşılık, "onun için yaratılmış" bir genç kız
bulunduğunu anlatır. Kendisine yazılmış olan insanla karşılaşıldığında kişi onu
hemen tanır; çünkü ona aşık olur. Artık kendi seçtiği insanla karşılaştığına ve
bu birleşme haliyle kusursuz olacağına göre, birbirlerinin bütün ihtiyaçlarına
ebediyen karşılık verebilir ve dolayısıyla da sonsuza kadar kusursuz bir uyum ve
beraberlik içinde mutlu yaşayıp gidebilirler.
Ama gerçek böyle olmaz. İhtiyaçlar karşılanmazsa, korkunç
bir hata yapılmış olduğu ortaya çıkar. Demek ki yanlış yorum yapılmıştır; aşk
zannedilen gerçek aşk değildir. Ya boşanma veya geçimsizlik evlileri bekleyen
akıbettir.
Aşık olma
Gerçek anlamda "Aşık olmak", iki kişinin sadece,
birbirlerinin gözlerinin içerisine sevgiyle bakmaları değil; aynı zamanda, tüm
fikirleriyle aynı yöne bakabilmeleridir ve bakışlarla olduğu gibi ruhen de
bütünleşebilmeleridir.
Aslında "aşık olma" sevgiye eşdeğer değildir. Birincisi
aşık olma tecrübesinin özellikle cinsel arzu ile ilgili yanı vardır. İkincisi de
hiçbir aşk, hep devam etmez ve geçicidir. Kime aşık olunursa olunsun, bu ilişki
yeterince devam ederse er ya da geç aşk sona erer. Bu, aşık olunan kişiyi
sevmekten mutlaka vazgeçilir anlamında değildir. Ama aşık olmanın en büyük
özelliğini oluşturan ihtiraslı sevgi mutlaka biter. Balayı muhakkak sona erer.
Romantizmin açan çiçeği katiyetle solar.
Meşhur hikâyede Mecnun da Leyla 'ya olan aşkının geçici
olduğunu anlar, sonunda ilahi aşka yönelir. Artık o fani olan Leyla'nın peşinde
koşmaz, ebedî aşka kavuşmuştur.
Aşık olmanın temelinde kişinin yalnızlıktan ürkmesi vardır.
Yalnızlık acı vericidir ve ferdî kimliğimizin duvarını aşarak dışımızdaki
dünyayla daha fazla özdeşleşebileceği bir duruma ulaşmak isteriz. İşte aşık olma
olayı geçici olarak bu geçişi yapmayı sağlar. Aşık olmak aslında ferdin benlik
sınırlarının bir bölümünün aniden çökerek, kişinin kendi kimliğini bir
başkasının kimliğiyle kaynaştırabilmesine izin vermesidir. Kişi sevdiğiyle
birdir artık, yalnızlıktan kurtulmuştur.
Bazen de sevgiyle her türlü engelin aşılacağı sanılır.
Aşkın gücü önünde bütün karşı güçlerin teslimiyet içinde boyun eğeceklerine ve
karanlıklara karışıp kaybolacaklarına inanılır. Aşık olunduğunda hissedilen bu
duyguların gerçeklere uzaklığı, tıpkı iki yaşındaki bir çocuğun kendisini
ailesinin ve dünyanın kralı gibi hissetmesine ve sonsuz bir güce sahip olduğuna
inanmasına benzer.
Nasıl iki yaşındaki çocuğun "her şeye gücü yetme" fantezisi
gerçeğin darbesine uğruyorsa aşık olan bir çiftin "bir olma" fantezisi de aynı
duvara çarpar. Günlük hayatın sorunları karşısında, er ya da geç ferdi irade ve
istekler ortaya konulur. Çelişkiler belirir. Erkek cinsellik ister. kadın
isteksizdir. Kadın gezme ister, erkek kabul etmez. Erkek para biriktirmek
arzusundadır, kadın bulaşık makinesi için bastırır. Kadın ev işlerinden söz
eder. erkekse kendi meşguliyetlerinden dem vurur. Kadın erkeğin arkadaşlarından
hoşlanmaz, erkek de kadınınkilerden. Böylece her ikisi de varlıklarının
derinliklerinde, şu üzücü gerçeği idrak ederler: Sevdikleriyle aslında "bir"
değillerdir ve sevdikleri kişinin kendi arzulan, istekleri, zevkleri,
önyargıları ve onlardan farklı bir zamanlaması vardır ve olmaya da devam
edecektir. Aniden veya yavaş benlik sınırları eski yerlerine çekilip kapanmaya
başlar; aşk biter. Yeniden iki fert haline gelirler. İşte bu noktada ya bu
evliliğin bağlarını çözmeye veya gerçek sevginin temelini atmaya başlarlar.
Aşık Veysel aşkı "sevdiğine kavuşamamaktır" diye tarif
etmişti. Gerçekten seven çiftler bir araya gelince her şey sanıldığı gibi toz
pembe olmaz ve çoğu zaman da "aşk" biter.
Flörte gelince
Evliliğe flört ederek adım atmayı savunanlar hayli
fazladır. Ancak flört ederken evliliği gözetenler, birbirini gereğinden fazla
kandırırlar. En azından İlk zamanlarda kim olduklarını, ne düşündüklerini, neye
inandıklarını birbirinden gizlemeye çalışırlar.
Flört sırasında "Tam istediğim gibi. Her konuda uyum
sağlıyoruz." denir. Fakat sorunlar, genellikle balayının bitip kişilerin gerçek
yüzü ile görünmesiyle başlar. Bu sefer yanlış insanla evlenildiği, daha doğrusu
evlendiğini sandığı insanla evlenmediği neticesine varılır.
Çünkü flört öncesinde taraflar birbirlerini sevdirmek için
abartıya kaçarlar. Bu devrede kendi ilgisi değil karşı taraf düşünülür. Bunu
karşı tarafı sevindirmek ve o anı paylaşmak amacıyla yapar.
O zaman ne yapmalıyız?
Evlilik öncesi flört veya nişanlılık döneminde, müstakbel
eşin iyi özellikleri aranır ve başkalarına anlatılırsa evlilikteki uyum artar.
Müstakbel eş hakkında söyleyecek güzel şeyler bulmak, sabırlı, anlayışlı. kibar
ve anlaşılabilir bir yaklaşım içinde olmak evliliğin geleceği açısından mükemmel
bir eğitim işlevi görecektir.
Evlenmeye karar verirken eş adayının anne ve babası göz
önüne alınmalıdır. Çünkü onlarla iyi geçinmek evliliğin uyumunu artırır.
Karşı taraf olduğu gibi kabul edilmelidir. Aşık olan veya
flörtün dalgalarında dolaşan kişiler, sevdiği kişiyi kusursuz yaratılmış olarak
algılar. Sevdiğinde hata görürse, bunları önemsiz, hatta ona renk ve çekicilik
katan küçük tuhaflıklar olarak yorumlar. İşte burada, duygusallıkla değil,
muhakeme ile karar vererek, ileride ne ölçüde problem olacağı hesaba
katılmalıdır. Davranışlarının değişeceği, kendisine uyum sağlayacağı
önyargısından kaçınmak gerekir.
Bilinmelidir ki olgun bir evlilik, kendisinin ve eşinin
bağımsız kişilikleri ve birbirinden ayrı benlikleri olduğunu kabul etmeye
dayanır. Mutlu evlilik yapan çiftler, eşlerini oldukları gibi kabullenmişlerdir
ve onlarda mükemmeli arama ve onları değiştirme çabalarının yararsızlığını
anlamış insanlardır.
İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden,
kalbine karşılık bir kalbin bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini,
aşklarını, şevklerini birbirleriyle paylaşsınlar. Lezzetlerde birbirlerine
ortak, gam ve kederli şeylerde de yardımcı olsunlar.
Yorumlar
Yorum Gönder